Pages

8 Ekim 2011 Cumartesi

Taşındık !!! (50 metre ilerde, dönercinin yanında)

      Hayatın tüm heyecan dolu lezzetleri, en keyifli değerlendirmeleri, en artistik eleştirileri, en ilginç tespitleri artık şu adreste:

www.pekide.com

Bekleriz...

23 Mart 2010 Salı

Yaz uykusundayım, uyanınca çağrı atıcam...

http://kkaynar.files.wordpress.com adresinden alınmıştır

Yayına geçtiği günden beri "özgün paylaşım" şiarı ile hareket eden blog umuz, içinde bulunduğu dar boğaz ve muzdarip olduğu "Bir günün 24 saat olması" problemi dolayısı ile yayınına kısa bir süre ara vermek zorunda bırakılmıştır...


Veremeyecek olduğumuz geçici hazdan dolayı anlayış bekler, bir başka baharda görüşmek ümidiyle sarsıla sarsıla el sallarız...


P S: Blog açıldığında haberdar olmak için pekiblog [at] gmail.com adresine BANADA konulu boş bir mail atın.

9 Mart 2010 Salı

5 dakka uykusu.

Kaçta yatmış olursan ol. Sabah bi saate kurarsın saati. Gözünde çakan kıvılcımlarla belli olan katı kararlılığın, nefis bu kez aldatamayacaksın beni kalkacağım ulan deyişin o gün kurduğun saatte kalkamamanın verdigi sinir stres, kaos prensibini açıklamak için kullanılan andorra'da kanat çırpan kelebeğin meksika'da kasırgaya sebep olma ihtimali gibi senin de geç kalkmanın gün içinde o kadar fazla olayı nasıl olup da etkileyebildiğini anlayamaman,
içinden yükselen ulan belki bu sefer olur umudunun hayır bu sefer olacak yoksa var ya... arzusuna yerini vermesi ondan sonra sıranın yeter artık bıktım nefsime söz geçirememekten hassaslığının gözleri yaşartıp dudakları titreyecek kadar içini delici etkisine gelmesi, ve bütün bunları tam da saati kurarken aynı dakika içinde aklından geçmesi. Hadi kurdun saati yat artık sabah göreceksin. Uzat ayaklarını uzat ooohhh derken birden veli kulların her an Allah'ın huzurunda olduklarını yakinen bildikleri için uyudukları zaman bile ayaklarını topladıkları düşüncesi gelir akla. Duraklarsın ve ben evliya değilim ki olum diye rahatlatırsın kendini, tabii suni bi rahatlama mı yoksa olum bizim halimiz nolacak ya diye bir pişmanlık ümitsizlik karışımı bir duygu mu, tartışın bence. Unutmadıysan okursun bildiğin duaları ve hiç anlamadan bırakmış olursun uykunun cezbedici kollarına kendini. Uyuyamayanlara tesbih çekiniz o halde derim. Şeytan öyle uğraşıyor ki zikirden alıkoymak için hiç şaşmaz bu yöntem hemencecik buyur edersin uykuyu geliverir.
\
Çalmasını bilinçaltında bekliyorsan eğer, beyin saatin sesini duymaya hazırdır. Duyar duymaz da uyanır, lâkin gözlerin zaman sabiti fazla olabilir. Hem belki de çapaklar kaynaştırmıştır kirpikler üzerinden göz kapaklarını, damper etkisi hani. Çalar da çalar, sus lan dersin içinden ne olur sus. İşte uykunun en tatlı vakitleri ama en tatlısı. Yani kolaylıkla tekrar dalıp tüm gününü mahvedebilirsin. Ama saat susmaz yani, uyuyacam işte bana ne deyip inat edersen yan odadan ebeveyn gelir, başımız şişti kalksana diyerek. Bu yüzden benim yaptığım gibi hiç üşenmeden kalkarsınız saati susturup tekrar yatarsınız, işte o tekrar yatma var ya, içindeki 5 dakka sonra kalkarım diyen dünyanın en yalancı sesinin de eşliğinde yorganın altına süzülürsün mmm diye diye kedi gibi tıpkım.
Ama tabii hiç kalkamazsın 5 dakka sonra falan, evet niye, e gözüm saati kapattın. E böylece bu günü de mağlup kapattın daha başlamadan.

6 Mart 2010 Cumartesi

Zikir; Rahmani Temizlik Formülü

Bismillahirrahmanirrahim.

Büyüklerimiz (Allah(c.c.) onlardan razı olsun) hemen hemen her platformda bizlere Rabbimizin yasaklamış olduğu eylemlerden; günahlardan bahsedip, onlara karşı bizleri uyarıyorlar. Bizlerin, en küçüğünden bile aslandan kaçar gibi kaçmamızı emrediyorlar. Lakin insan olduğumuzu ve büyük/küçük bazı hatalara düştüğümüz zamanlarında olabileceğini ve bu durumlarda yapmamız gerekenleri de genişçe izah ediyorlar. Boyutları ne olursa olsun uyanık olmamız gerekirken gaflete düşüp günahları işlesek dahi, Rahman’ın mağfiretinin çok geniş olduğunu yeter ki Mevla’mızdan samimi davranışlar göstererek, ihlâs ile bağışlanma talep etmemiz gerektiğini birçok Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif ile bizlere anlatıyorlar.

Şeytanın en kurnaz taktiklerinden biri olan; günah işlemeye sebep olduktan sonra birde üstüne “Sen bu günahtan sonra mı namaz kılacaksın?”, “Bu kadar günahı işle, bide kendini Müslüman say!” gibi birçok hassasiyet kılıklı, ince düşünme manzaralı kandırmacalar la, insanları içine düştüğü günaha iyice batırma taktiği dikkat edilmesi gerekilen bir tuzaktır. Allah-u Teâlâ rahmetiyle ve affıyla kullarını beklerken, şeytan sürekli Allah-u Teâlâ’nın cehennemini, azabını tehdit olarak göstererek aslında kurtulabileceğimiz günahlardan daha fazla etkilenmemize sebep olur.

Günahlardan büyük risk, günahlardan etkilenmemektir. Allah’a karşı edep dışı hareketleri basit görmediğimiz, hatalarda inatlaşmadığımız, olmamış sayıp kenara atmadığımız takdirde Rabbimizin rahmetiyle yarışacak değiliz. Herkesin bildiği bir Hadis-i Şerif’te yüz kişiyi öldüren birini samimi bir tövbe ettiği için affettiğini çokça duymuşuzdur. Ve diğer bir hadiste bir kediceğizi aç bırakan kadının cehennemlik bir iş yaptığı bildirilmiştir.

Kul hakkı dışında kalan tüm hatalarımızı, Gafur ve Rahim olan Allah (c.c.) ihlâs ile tövbe kapısına gittiğimizde affettiğini bildirmiştir. Ayrıca mümin kulları için Rabbimiz çeşitli davranışlarına bakarak onların haberi olmadan günahlarını döktüğünü de bizlere müjdelemektedir. Örneğin mümin bir çift evlenip bir aile kurduğunda, el ele tutuşmaları, göz göze bakmaları ile günahlarının döküleceğini güzel peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem çeşitli rivayetlerle bizlere öğretmiştir. Bir diğer örnekte de, iki namaz arasındaki günahlarımızın temizlenmesinden haberdarız. Yani kul, belli gayretler içinde olduğu zaman Allah (c.c.) Hazretleri birçok temizleyiciler ile onları günah kirlerinden arındırmaktadır. Bugün sizlerle paylaşmak istediğim bir Hadis-i Şerif günah kirine karşı Rahmani bir formül içeriyor. Ebu Hureyre den (r.a.) rivayet edilen bir hadiste, Peygamber Efendimiz sallallahu Teâlâ aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor;

“Allah-u Teâlâ’nın, yollarda dolaşarak zikreden insanları araştıran melekleri vardır. Bir yerde Allah'ı zikreden bir topluluk buldukları zaman, birbirlerine; geliniz, işte sizin aradıklarınız burada diye çağırırlar. Melekler, onları dünya göğüne kadar kanatlarıyla sararlar. Rableri, onların durumunu meleklerden daha iyi bilmekle beraber, meleklere sorar: Kullarım ne diyorlar? Melekler: Seni teşbih ediyorlar, Seni tekbir ediyorlar, Sana hamdediyorlar, Seni temcid ediyorlar, diye cevap verirler. Hakk Teâlâ buyurur: Beni gördüler mi? Melekler: Hayır, vallahi Seni görmediler, derler. Allah-u Teâlâ: Beni görselerdi ne olurdu? Diye buyurur. Melekler: Eğer Seni görselerdi, Sana daha çok ibadet ederlerdi. Seni daha çok temcid ederlerdi, Sana daha çok hamdederlerdi, Seni daha çok teşbih ederlerdi, diye cevap verirler. Allah-u Teâlâ: Benden ne istiyorlar? Diye buyurur. Melekler: Senden cenneti istiyorlar, derler. Allah-u Teâlâ: Orayı gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır vallahi, ey Rabbimiz onlar orayı görmediler, derler. Hakk Teâlâ: Peki, onlar orayı görselerdi ne olurdu? Diye buyurur. Melekler: Orayı görselerdi, oraya kavuşma hırsları ve arzuları artardı, oraya olan rağbetleri ziyadeleşirdi, diye cevap verirler. Allah-u Teâlâ: Onlar neden sakınıyorlar? Diye buyurur. Melekler: Cehennemden, derler. Allah-u Teâlâ: Peki orayı gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır vallahi, ey Rabbimiz, onlar orayı görmediler, derler. Allah-u Teâlâ: Peki görselerdi nasıl olurdu?'diye buyurur. Melekler: Görselerdi ondan daha şiddetle sakınırlar oradan daha çok, çekinirlerdi, derler. O zaman Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: Sizi şahit tutuyorum ki, Ben onları mağfiret eyledim. Bunun üzerine meleklerden biri: İçlerinde filanca var ki, o onlardan değil bir ihtiyaç için aralarına girmişti, der. Allah-u Teâlâ: Onlar bir meclisin adamlarıdır, içlerinden biri ayrı tutulamaz, buyurur." [Buhari, Müslim, Tirmizî]

Suphanallah! “İçlerindeki filanca”, bir menfaati bir ihtiyacı için orda bulunan filanca bile bu müthiş mağfiretten ayrı tutulmuyor. Rabbimiz bizleri ve tüm Müslümanları zikir meclislerine samimiyetle devam edenlerden eylesin. Hiç olmazsa ihtiyaç için aralarına girenlerden eylesin. Âmin.

1 Mart 2010 Pazartesi

Teyzeler.

Hayır hayır annenin kardeşi olarak değil. Terim olarak teyze den bahsediyorum. Tanımlanamayan, orta yaş ve üzeri nine sınırına kadar, çoğunlukla kapalı versiyonu kast edilen insan dişisi. Son zamanlarda çoğul olarak da kullanılıyor: teyzeler. Teyzeler istanbul'da özellikle son yıllarda ulaşım ağının genişlemesiyle içlerindeki gezme-görme ve ucuza alışveriş istekleri açığa çıkan ve kendilerine sağlanan bu imkanları kullandıkça da bu istekleri ayyuka çıkan ve dinmek bilmeyen, genelde 2-5 kişilik gruplar halinde dolaşan dişi insan öbeklerine verilen addır.


Ansiklopedik tanımdan sonra, giderek toplumsal bi fenomen haline gelen teyzeleri daha yakından tanıyalım. Aykut vtr yi girer misin lütfen. Evet sayın seyirciler şu anda İstanbul'un en işlek meydanı olan Beyazıt-Laleli mevkiindeyiz. Halkın nabzını tutmaya çalışacağız.

Merhaba beyefendi teyzeler nedir, nasıl tanımlarsınız. En son ne zaman karşılaştınız. Daha demin Kabataş'tan iniyorum tıkamış yolu inemedim napıyorsun diyorum yüzüme bakıyor, çekil kenara geçicem i de anlamadı. Elinde siyah poşetlerden vardı. O durakta inemedim bakın burası Çemberlitaş, indim geri yürüyecem şimdi. Yazık değil mi bana işime geç kaldım. Emniyet kuvvetlerinden bu duruma el atmasını istiyorum. Bu nedir kardesim yazık değil mi bu millete. Tamam beyefendi anlıyorum.


Siz ne diceksiniz beyamca siz de şikayetçi misiniz. Evladım korkmuyorlar üzerime geliyorlar, biber gazı da kâr etmiyor. Dertleri ne anlamadım, o siyah poşetler enli vücutlar. Önlerinde durulmuyor, kural tanımıyorlar. Otobüs durağı, düğme kavramı yok. Gençlerin başında bekleyip yer versin diye psikolojik baskı kuruyorlar, poşetlerini oturmak istedikleri yerde oturan insanın bacakları altına ittirmeye çalışıyorlar, sonunda pes edip "geç teyze geç" demek zorunda kalıyorsun. Bir kişi parası verip çocuğunu yanındaki koltuğa oturttuktan sonra saldırgan bakislarla etrafı süzmelerinden bıktım. Toplu hücum toplu savunma taktikleri yüzünden bilhassa metro iniş binişlerinde izdihamlar oluyor cocuklar eziliyor, yürüyen merdivenlerin sol tarafları yamuldu, motorları kısa devre yaptı ilerleyin diyemiyoruz anlamıyorlar, zaten kim çıkardı kardesim dışarı bunları, nerde bu devlet oylarım haram olsun. Yoksa benim hanım da mı bunlara takılıyor, eyvah.

Siz ne diceksiniz. Sevgilime rezil oldum bilet kuyruğunda önüme geçti, kırk yıldır önümdeymis gibi nasıl benimsedi yerini hayret ettim. Arkamdayken nasıl birden önüme geçti onu da anlamadim. Evet adım Hamdi bi şey mi ima etmeye çalışıyorsunuz. Yok beyefendi tamam. Banu tamam Banu alo, İstanbul'dan aktaracaklarımız bu kadar iyi yayınlar. Teşekkürler Sirtaki.

Evet ekonomik kriz, balyoz anayasa değişikliği derken son dönemin yeni trend kitlesi teyzeler de uzun süre konuşulacağa benziyor. Şimdi sözü uzman psikolog doçent doktor ailebilimci paleontolog Suna Üşümez svejsson a bırakıyoruz. Evet Suna hanım ne diyeceksiniz bu sınıflasma hakında genç kızlarımız neler yapmalı ileride teyze olmamak için. Tabii öncelikle bu yeni bi olgu, bu yüzden elimizde yeteri kadar bilimsel veri yok. Sonuçları ancak önümüzdeki 10-15 yılda gözlemlenecek. Ama kısıtlı sayıda deneyler gösteriyor ki genetik bu olay. Yani direkt dna diyerek bitirmek istiyorum.


Kendi gözlemlediklerim ise; vatandaşlarımız teyzelerle karşılaşınca sükunetlerini korumaya çalışsınlar polemiğe girmesinler. Polemiğin hiçbir faydası olmamakla birlikte her an her şeyi diyebildikleri için muhtemelen aynen sizin şimdi kaldığınız gibi öyle hipnotize halde kalacaktır kurbanlar. Vatandaşları sağduyuya davet ediyoruz.

Uzmanlar geçici çözüm olarak onlarla muhabbet kurmaya çalısmayı -ki bu çok ama çok kolay inanın kendiliğinden öylece gelişir hiçbir şey yapmanıza gerek yok- poşetlerini otobüse çıkarmaya yardım etmeyi ve yer vermek için istekli olmayı öneriyor. Bundan sonra teyzelerin kabaran şefkat damarından faydalanıp siyah poşetlerde bulunan olası, ne bileyim bir çikolatayla ödüllendirilirsiniz, ve belki de temiz kalpli teyzelerimizin kısa hayat dersi şeklinde "benim de senin gibi bi oğlum var..." ödülünü bile alabilirsiniz.






27 Şubat 2010 Cumartesi

Bildik de ne oldu!

Bismillahirrahmanirrahim.

1990’lı yıllarla anılmaya başlanan ve akademik çevreler tarafından da kabul gören “bilgi çağı” tanımı her ne kadar yaşadığımız zaman dilimine yakıştırılmışsa da, “bildik de ne oldu!” diyenlerin pencerelerinden baktığımız da bilginin her çağda var olduğunu, bu çağında olsa olsa bilginin yayılmasındaki değişimden ötürü “bilişim çağı” diye adlandırılabileceğini anlıyoruz. Dinimize ait olan bilgilerde önceki çağlara nazaran çok daha hızlı yayılmakta, kitaplar her köşe başında temin edilebilir, bilgisayar ve hatta cep telefonlarından bile okunabilmektedir. Fakat “bildik de ne oldu” diyenlerin penceresine dönersek, dini bilgiler her çağda vardı ve her çağda da gereğini yapanlar aranmaktaydı. Gereğini yapmadığın sürece bilgi dolapta bekletilen reçete gibiydi. Hastanın derdine deva olması, o reçetenin gereğinin yapılmasıyla mümkündü.


Bizler de bugün her türlü dini bilgiye kolaycacık ulaşıp öğrenebilmekteyiz. Fakat bu bilgilerin sade bir bilgi olarak kaldığında herhangi bir faydasından söz etmek mümkün değildir. Filan olayın kıyamet alameti olarak bildirildiği bir Hadis-i Şerife ulaştığımız da bizlerden beklenen bu bilginin gereğini yapmak olmalıdır. Mesela; Kıyamete yakın zinanın yayılacağına dair bir bilgi, sık sık eyvah demeye teşvik için değil, kendimizi bu tehlikeye karşı korumak, tehlikenin önlenmesi için tedbirler almamız içindir.

Bu hafta, bilişim çağının bir nimeti olarak zahmetsiz bir şekilde kulağıma kadar gelen ve kıyamet alametlerinden bahsedilen bir Hadis-i Şerif’i sizlerle paylaşmak istedim. İnşallah ibret ve ikaz niteliğindeki bu ve buna benzer bilgiler bizlerin kötü sonuçlardan kurtulmasına vesile olur. Aksi takdirde Müslümanların, adeta kıyametten önce gelecek ön işaretleri -üç boyutlu film- izler gibi seyretmeleri, oyalanmaktan başka bir şey olmayacaktır.

“Kıyametin önü sıra tanıdık kimselere selam vermek adet olur. Ticaret meydan alır, o derece ki kadın erkeğine yardımcı olur. Akraba yoklamaları kalkar ve yalancı şahitler çıkar, gerçek şahitlik gizlenir, muharrirler (yazarlar) ise çoğalır.”
Hz. İbni Mes’ud(radi Allahu anhüma) [Ramûz el-Ehâdis 121/4]


Selamın bile Müslümanlar arasında ortak bir payda olmaktan çıktığı, kadınların işlerini bırakıp eşlerine yardım ettiği, sılayı rahimin unutulduğu, gerçeğin gizlenmesinde sakınca görülmediği ve medyanın güçlendiğini mucizevî bir şekilde bize bildiren Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemi bize rehber olarak gönderen Yüce Rabbimiz, bize “gereğini yapmayı” nasip eylesin. Âmin.

21 Şubat 2010 Pazar

Hayatın şifresini arayanlar için cevap veriyorum...3

http://files.myopera.com/benkelebek/blog adresinden alınmıştır




Kul için hiç olmaktan daha iyi hiçbir şey yoktur, ne zühd ne ilim ne de amel. Kul hiç olunca hep olur.
Bayezid-i Bistami (r.a.)

   Şu hayatın şifresi diye bir rakam dağıtsam okuyucularımıza acaba bu harekete ve dağıtılana itibar ne olur? Yani şifre bu, herşey bunda gizli, bunu anlayan olayı anlar vs gibi. Herkes elinde 3 yazılı kağıda bakıp neler düşünür açıkçası merak ediyorum.

   Genel olarak insanlar zor soruların pek zor cevapları olacağını düşünüyor. Yüzyıllardır çözüm bekleyen bir cebir problemi belki birkaç on yıl çalışılarak çözülebilir genel kanıya göre. Veya şu an için hayal olan bir teknoloji, ancak 2050 yılında umumi kullanımda olabilir (bu 2050 olayı da rakamları yuvarlamaktan başka hiçbirşey değildir de mi? Yani 1900 lü yıllarda bu tip öngörüler için 2000 yılı kullanılıyordu. Şimdi ise 2050-2100 yılı). Fakat kimse bunların kırılma noktalarını teşkil edebilecek ve tüm bir çözümü %90 ından fazlasını içeren bir düşünce/kelime olduğunu kabul etmez, etmek istemez.

   Ciddiyeti bakımından bu tip sorulara her ne kadar benzemese de, geçenlerde izlediğim bir TV şovunda 15-16 yaşlarında bir lise öğrencisine, karşısındakine zor bir soru sorması söylendiğinde genç hiç düşünmeden Hayatın anlamı nedir? diye yapıştırdı. Bu klişe soru belli ki gencimizin aklında en zor sorular bölümünde ilk sırayı teşkil ediyor ve kolay da bir cevabı olmasa gerek kendi düşüncesine göre. Velakin kendisi de "Amerikayı yeniden keşfetme" hastalığına tutulmuş olsa ki halen yanıt bulunmadığını ve süpper zor olduğunu düşündüğü soruyu karşısındakine adeta suratına kremalı pasta atar kıvamda yapıştırdı cevabı (buradan duramıyorum a teşekkür ediyorum zira okuya okuya insan hakkaten yazardan etkileniyormuş :P )

   Amerika yıllar önce keşfolunduğu gibi bu açıkta da kalmadı aslında (hedef Colomb değildir, deyim anlamıyla kullanılmıştır). Yüzyıllardır hakkında tabiri caiz ise durmaksızın eserler yayınlandı, fikirler sunuldu. Daha çabalamak niye? Bistami Hazretleri 1200 sene önce teşhis/tedavi aşamasını bitirmiş, başka problemlere yönelmişken halen bu sorunun cevabını anlamak niye?

   Zamanımızda SüperEgo diye tabir edilen bu olay aslında hayatın şifresi olabilecek bir sıfat. Özlü söze göre (sayfanın başındaki söze müracaat ediniz) hep olmak hiç olmaktan geçiyor. Yani herkesin istediği hep olmak olayının aslında hiç olmaktan geçtiği bir yy dan fazla bir süre önce teşhiş edilmiş. It is obvious (diyesim geldi nedense).

   Hiç olmak arkadaşlıklarınızı kuvvetlendirir, hiç olmak etrafınızdaki insan sayısını artırır, hiç olmak sizi ölümünüzden sonra bile yaşatır, hiç olmak sizi Allah'a yakınlaştırır...

   Daha da bir yorum eklesek ayıp olur zannımca.

(sanki karşısındakine kızar bir havada yazılan yazımdan dolayı tüm okurlardan anlayış bekliyorum ve yine Bistami Hazretleri'nden bir hiçlik şiiri ile yazıyı noktalıyorum)


Bana kemlik edenler daima iyilikle yâd olsun,
Yıkanlar hatır-ı nâşâdımı ya Rabbi şâd olsun
Benim için nâ murad olsun diyenler, bermurad olsun.




Bayezid-i Bistami (r.a.)

Bununla alakalı yazılar

Related Posts with Thumbnails