Pages

19 Kasım 2009 Perşembe

Bir acının iki yüzü

"Dersim'iz açılım"...!
Bu başlığı bir haber bülteninde gördüm ve midem bulandı. Bu kadar incelikli bir konuya bile kelime oyunlarıyla yaklaşabiliyorlarsa artık ne desek boş. Malum 10 kasımdaki meclisin açılım oturumundan beri Onur "The Monşer" Öymen'in Atatürk'ü savunma maksadıyla Dersim "Olaylarına" yaptığı gönderme hala gündemin anasını ağlatıyor. Başka işimiz yokmuş gibi haşmetmeabın sözlerini irdeledik de irdeledik. Öyle bir söz etti ve öyle bir arkasında durdu ki kendileri, CHP gemisinde çatlak açıldı su almaya başladı. Bendeniz ise medyada bize pompalanan çift yönlü bilgiyle yetinmedim, biraz daha derin ve birincil kaynaklardan haber alayım dedim. Ama önce işin genel hatlarını bi çizelim.

Dersim'de yani şimdiki Tunceli, Elazığ ve Erzincan'ın bir kısmını kaplayan bölgede, yaşanan isyan ve bunun en kanlı biçimde bastırılması inkar edilemeyecek bir gerçek. Şimdilerde İsrail için söylenen "orantısız güç" kavramı Türk Ordusu tarafından tam anlamıyla uygulanmış. Örneğin Türkiye tarihinin ilk hava harekatı, Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen önderliğinde Tunceli'ye düzenlenmiş. Binlerce kişi haklı ya da haksız öldürülmüş, daha fazlası sürgüne gönderilmiş, o zamanın yasalarına göre idam edilme yaşını geçmiş olan isyanın lideri Seyyid Rıza bir rivayete göre yaşı küçültülerek idam edilmiş. Üstelik Avusturalya'da soykırım olarak değerlendirilmiş bir eylemin benzeri ve küçük boyutlusu yapılmıştır. Bunlar Atatürk tarafından meclis kayıtlarına geçen şekliyle, yüksek uygarlık ve refah düzeyine ulaşmanın engellenmesinin önüne geçilmesi olarak adlandırılmıştır. Günlerdir havada rakamlar uçuşuyor. Elli bin altmış bin, sonuçta ağanın eli tutulmaz. Ama bunların gerçekliği ne kadar doğruysa ben de o kadar jinekologum herhalde. Fakat bu olayların Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı zulmü olduğunu görmemek de biraz saflık olur açıkçası.

Şimdi gelelim Aleviler'in isyan ve mezalim tarihçesine. Taa Hz. Ali'den başlayan yönetime başkaldırı hareketleri, Hürremiler, Karmatiler, İsnaaşeriyyeciler, Kızılbaşlar ve aradaki bir çok başka topluluk aracılığıyla günümüze kadar gelmiştir. Bunların çoğu Hz. Hüseyin ve yoldaşlarından tutun, Dersim Alevileri'ne kadar gibi zulümle karşılaşmış, bir kısmı da Hz. Ali'nin Haricilere yaptıklarını örnek alıp sertliğin bizzat kaynağı olmayı seçmişlerdir. Zira Safeviler'in Tebriz'deki Sunni imamlarını hatta sunni olduğu iddia edilen herkesi birer birer avlayıp sokak mahkemeleri sonucu idam etmesi Şiiliğin sürekli ezilmiş olma fenomenine tamamen zıttır.

İşte bu Fenomen 1937 ve 1938 de zirveye ulaşarak 1940'lara kadar devam eden Dersim olaylarının sonrasındaki dönemi çok etkilemiştir. Bu tarihten sonra özellikle Marksizm'in ülkemize uğramaya karar verdiği 60 ve 70’lerde ezilmişlik edebiyatı kullanılarak, bu insanların yaşadığı Alevilik, bir çeşit isyan hareketine dönüştürülmeye çalışılmış. Bu arada bunlar birincil kaynak bilgileri. Olağanüstü hal döneminde ise bedava yaşam (elektrik su ya da herhangi bir vergi olmaksızın, üstüne devletten yardım alarak) alışılmış bir çaresizliği tetiklemiş ve terör örgütü belli bir destek bulmuş. Şimdilerde ise durum daha da ilginç. Geçenlerde reisi cumhurumuzun ziyaret ettiği Tunceli Cem Evi'nin getirilen bağışları "dağdaki" birilerine ulaştırma merkezi olduğu rivayetleri var. Üstelik Dersim olayları gerçekten umurlarında değilmiş. Dersim sendromunu asıl yaşayanlar, geri de kalanların çocuklarından çok sürgün acısını kuşaklardır yaşayanlar belki de.

Şimdi gelelim Monşer'e. Ben Atatürk'ü savunuyorum diyerek işin içinden çıkmaya çalışmak tek kelimeyle Atatürk'ü istismar etmek değil de nedir.(üç kelime oldu ya neyse...) Ayrıca Atatürk'ün ve o dönemin tüm politikalarının ak temiz ve pak olduğunu iddia etmek zaten insanın hatasız yaratılmamış olmasıyla ters düşer. Bu ancak devletin tarihi istediği yönde yazma girişiminin uzantısı olabilir ancak. Onur Öymen sadece yıllardır bilme zorunluluğu olanları dile getirmiştir. Yani bu kafa yapısının zaten hakim olduğu CHP'den istifa etmesi en azından beni zerre kadar alakadar etmez.

Hadi bir sonuca varalım. Dersim bir zulüm. Ama aynı zamanda insanların acısının kullanıldığı bir siyaset arenası da değil mi? İki ucu boklu değneğin sadece bize değen ucu da olabilir. Karar maymun iştahlı, balık hafızalı, şiddet yanlısı Türk kamu vicdanının...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bununla alakalı yazılar

Related Posts with Thumbnails