Pages

14 Kasım 2009 Cumartesi

NUK 201 - 1



Nükleer mühendisliğe Giriş dersine bir arkadaşımızın verdiği isimdir Nuk 201. Dersi alacağımı söylediğimde ilk tepkisi bu oldu. Anlaşıldığı üzere ben bu nükleer işlerine meraklıyım.

Geçen gün (10 kasım 2009) Danıştay nükleer santral ihalesinin "yer" ve "elektrik satış fiyatı" ile ilgili maddelerinin yürütmesini durdurdu. Bu, yoruma açık bir durum. Daha önce " ihaleyi Kasım sonunda bitirmek istiyoruz" diyen Bakan Yıldız, şimdi "henüz ihale durdu diyemeyiz" diyor. Kısacası durum belirsiz. Öncekiler gibi yavaş yavaş yılan hikayesi tadı vermeye başlayan nükleer macerası için, Türkiye'nin nükleer santral ihaleleri konusundaki en tecrübelilerinden biri olan hocam bile umutsuz. Anlaşılan plansız programsız işlerden biriyle daha karşı karşıyayız, pehlivan tefrikası gibi mübarek; uzadıkça uzuyor. Haberi aşağıda:

http://yenisafak.com.tr/Ekonomi/Default.aspx?t=11.11.2009&i=222306


"Hesaplayan adamlar"a Not : Asıl konuya girmeden, bir hususa dikkat çekelim. Bu yazıda elektrik üretim maliyeti, inşa halindeki hidroelektrik santraller, kömür santrallerinin yıllık karbondioksit salınım miktarı, dünyada kaç nükleer santral çalışır kaçı çalışmaz gibi sayısal verilerle kafa karıştırmayacağız. Bu verilerin daha ayrıntılı ve tasnifli hallerini yeri geldiğinde verdiğim bağlantılardan incelemenizi tavsiye ederim.

Meraklısına Not : Bu yazı aslında tek parça olacaktı, sonradan uzatmaya karar verdim, (böylelikle ben de yazarken bir şeyler daha öğrenmiş olurum dedim) o yüzden bir dizi halini alacak.

ENERJİ

Atomun yenen bir şey olduğunu sananından, nükleer profesörlerine kadar herkes aslında bu işin (santral kurma macerası) politik bir süreç olduğunun farkında. Evet enerjiye ihtiyacımız var; bu ihtiyaç hem çok büyük miktarda,hem de çok hızlı artmakta. Bu artış öyle pıtırak gibi çoğalan doğalgaz çevrim santralleriyle kapanacak gibi de değil. Doğalgaz çevrim santralleriyle, rüzgar türbinleriyle, güneş enerjisinden elektrik üreten çatı kaplamalı evlerle artan ihtiyacı kapatmayı karşılamaya çalışmak; koca bir akarsuyun yolunu çakıl taşlarıyla kapatmaya uğraşmaya benzer. Aslında yenilenebilir kaynaklardan enerji elde etme yollarının hepsi kullanılmalı, bu zaten herkesçe kabul gören bir gerçek. Mümkün olan her yere rüzgar türbini kurmak, Avrupa ülkelerinde revaçta olduğu üzere güneş enerjili çatı kaplama sistemleri kullanmak mantıklıdır. Bizi Rusya'ya daha çok bağımlı hale getiren doğalgaz santrallerinden, termik santrallerden hiç bahsetmiyorum. Çünkü hiçbir "bilgili ve bilinçli" çevreci (ki çevreci olmak hepimizin birbirimiz üstünde hakkıdır aslında), kömürle çalışan termik santralleri ve doğalgaz santrallerini desteklemez. Sebebi basit: bu santraller hem karbondioksit salınımı ile küresel ısınma denen sorunu körükler, hem de atık olarak kül bıraktığı için doğaya zararlıdır. Hatta bu küller hani milletçe o çok korktuğumuz radyoaktif element olan Uranyum bile içerir.

Termik santral atıklarının ayrıntıları için sizi şöyle alalım;
http://www.ttb.org.tr/eweb/yatagan/2.html


Hadi diyelim küresel ısınmaya inanmıyorsunuz, kömürün bolluğu nedeniyle de termik santralden vazgeçilemeyeceğini düşünüyorsunuz. Peki çok masum olduğunu sandığımız hidroelektrik santrallerin de, bulunduğu çevrenin ekolojik (Çoruh)veya tarihi (Hasankeyf) dokusunu bozduğunu hiç hesaba kattınız mı? Mesela, baraj göllerinin neden olduğu bölgesel küçük iklim değişiklikleri, bize huyu suyu değişen tarım ürünleri olarak; yatağını değiştirdiğimiz akarsular, hesap edilemeyen seller olarak; yerlerinden zorla göç ettirilen insanlarımız geri dönebilir. Elbette bu tip zararlar ekonomiye doğrudan ve günlük hayatımıza çok hızlı etki etmediğinden, "gözümün görmediğinden, cebimi yakmayandan korkmam" zihniyetindekilere bir şey ifade etmeyecektir. Bir şey ifade ettiğinde de iş işten geçmiş olacaktır.

Burada anlatmak istediğimiz, "hidroelektrik kötüdür, termik kötüdür yenilenebilir iyidir" değil. Bir şekilde enerji üretilecek ve bu enerji bize bir şeylere mal olacak. Yani enerji üretiminin hiçbir çeşidi tam olarak masum değil. Para ve sağlık değişkenlerinin belli oranlarda bir araya getirilmesiyle ikisinden de biraz feragat edilir -ki zaten tüm dünyada yapılan da budur. Esas mesele, hangi değişkenden ne kadar feragat edileceğine karar vermektir. Bu kararda da ülkelerin ekonomik durumları ve enerji ihtiyaçlarının artış hızı, -son on yıllarda da- çevre duyarlılıkları etkilidir. Gelişmiş bir Avrupa ülkesinde yenilenebilir enerjiye ağırlık verilmesinin izahı da buradan çıkar. Gelişmiş bir Avrupa ülkesinde nüfus artışı yüksek değildir. Haliyle konut elektriği ihtiyacı çok fazla artmaz. Yenilenebilir kaynaklarla konut ihtiyacı giderilmeye başlandığında, sanayi için fazladan kapasite açığa çıkar ki bu da ancak iletim hattı değişimi gibi nispeten daha düşük bir maliyeti doğurur. Böyle bir ülkede, mevcut kaynaklardan başka yenilenemeyen enerji kaynağı ilavelerinin (nükleer, termik, doğalgaz santrali gibi) yapılmasına acil bir gereksinim görülmez. Dolayısıyla dünya yenilenebilir kaynaklara yöneldi, biz hala nükleer santral peşindeyiz gibi bir sav mantıklı değildir. Bu konuya nükleer santrallerden bahsederken ayrıntılı olarak tekrar değineceğiz.

Özetle tekrar belirtelim ki, her işte olduğu gibi, enerji ihtiyacımızın karşılanması meselesinde de çalışılacak ortamın benzerlerine aslında ne kadar benzediği çok önemlidir. Bu nedenle Türkiye şartları hakkında konuşurken, tutup da Mozambik Enerji Bakanlığı verilerinden bahsetmenin alemi yoktur.

(Biraz dallanıp budaklandı konu kusura bakmayın, acemilikten)

acemi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bununla alakalı yazılar

Related Posts with Thumbnails