Pages

25 Kasım 2009 Çarşamba

Sir Burmabıyık'ın sana-bana-ona etkileri

Normalde sipariş üzerine iş yapan birisi değilim ama arkadaş hatırı için yapacaz bi şeyler.(Burada bir smiley vardı ama kaçtı)

Sir Arthur Conan Doyle genel temayülde bilindiği üzere Sherlock Holmes karakterinin babasıdır. Daha az kişi onun Profesör Challenger namında bir doğa insanının da vücut bulmasına yardımcı olduğuna vakıftır. Ama pek az kişi Sir Doyle'un yazmaktan asıl zevk aldığı karakter olan Sir Nigel'dan haberdardır. Bu üç karakter ve ekürileri artık tamamen tesadüfi midir, yoksa Sir Arthur'un üstün hikayeciliğinden midir, neredeyse 20. yüzyılın tamamında zibilyon tane üretici zekaya ilham kaynağı olmuş, pek çok namlı simanın evrimde atasını teşkil etmiştir. Şimdi Sherlock Holmes-Gregory House ilişkisi benim azmanlık alanıma girmez. Onu Vehbi Basar beyefendiye havale ediyorum. Profesör Challenger ve onun hikayesi Kayıp Dünya aslında çok bariz ve meşhur türevlere sahip ama onlara birazcık değinmeden edemeyeceğim. Benim asıl amacım Sir Doyle'un uğruna Holmes'ü uçurumdan attığı tarihi romanlarının aslında ne kadar derinlikli olduğunu, bu romanların ve içerdiği kahramanların popüler kültüre vurduğu damgayı bir şamar gibi yüzünüze da vurmak! (çok mu ciddiye aldım ne?)

Dinazorları ve Doğal Hayatı Koruma Derneği

Önce u Profesör Challenger'i bi aradan çıkaralım. Hadi Sir Doyle o dönemde her yerden fışkıran dinazor kemikleri ve sık sık Afrika ormanlarına keşif gezileri düzenleyen maceraperestlerden etkilenip bir şeyler üretti. Peki Micheal Crichton neden bir adet Jurassic Park yaptı bir de üstüne utanmadan adını değiştirmeye gerek bile duymadan Kayıp Dünya yaptı.(Crichton Sir Burmabıyık'ı o kadar iyi okumuştur ki Timeline'da Sir'ün tarihi romanlarına konu olan Yüzyıl Savaşları Fransa'sını kitabına meze etmiştir.) Bir de Profesör Challenger'in kendini bilme adamış, naif bilge ve inatçı karakteri Sir Doyle'un devrinde revaçta olsa da, günümüzde soylarının tükenme tehlikesi bu tip karakterleri geçen yüzyılın ve bu yüzyılın yediğimiz ilk on yılının hikayelerindeki guru tiplemelerine ilham kaynağı olmuştur. Lost dizisi Kayıp Dünya'dan ne kadar beslendiyse John Locke da Profesör Challenger'dan o kadar nemalanmıştır. Malone'un amacı dışında kullanılan sıradan insan tipi ya da Lord Roxton'un acımasız ve maceraperest tavırları da pek çok hikayeye ilham olmuştur. Misal Peter Parker da Malone gibi kaderin kendisine attığı bacakarası sonucunda zoraki kahramanlık görevini layığıyla yerine getirmiş bir medya gönüllüsüdür. James Bond da Lord Roxton kadar merhamet sahibi ve öldürme meraklısıdır ya da Tony Stark, Lord gibi parasını hem hayırlı hem de serüvenli işlere yatırma taraftarıdır. Kısacası Kayıp Dünya hikayesinin her bir tuğlası günümüz popüler kültürüne bir yerinden sirayet etmeyi başarmıştır. Burada bazı şüpheler olabilir ama tarihin en çok okunan beş yazarı sıralaması yapılsa sondan beşinci olarak listeye girecek birisinin, Anglo-Amerikan herhangi bir hikaye üreticisini etkileyememiş olması daha şüpheli bir durum olabilir.

Şovalyeler, Krallar, Serfler

Gelelim asıl konumuza. Sir Arthur Conan Doyle annesine yazdığı bir mektupta şunları söylemiştir: "Holmes'ü öldürmeyi düşünüyorum. Herkesin iyiliği için boğazını sıkacağım. Beni daha iyi şeyler yazmaktan alıkoyuyor." Yani Sir Doyle'un kendisi Sherlock karakterinden bıkmıştı. Dedektif hikayelerinin arasına sıkıştırdığı 1888 tarihli Micah Clarke ve 1891 tarihli The White Company (Beyaz Birlik) kitaplarına aldığı olumlu tepkiler onu tarihi romanlara daha bir sevketti. Sonunda on kadar tarihi roman yazdı. Bunlarda Yüzyıl Savaşları'ndaki centilmen şovalyelerden, İngiliz İçsavaşı'ndaki çekirdekten yetişme isyancılara, Napolyon Fransa'sıyla savaşan kendini beğenmiş bir süvariden, 19. yüzyıldaki bir boksöre kadar çok farklı konular ve karakterler işledi. Bunlar kendi dönemi için hiç de farklı konular değildi. Seksen yıl önce Walter Scott Rob Roy ve İvanhoe'yu yazmış ve Jane Austen ve türevi yazarların hegamonyasına başkaldırmıştı. Alexandre Dumas Üç Silahşörler'de Fransız tarihini didikliyordu. Gogol Taras Bulba'da Kazak Tarihi'ni işleyeli neredeyse elli yıl olmuştu. Ama Sir Doyle'u benzerlerinden ayıran bir özelliği vardı. Onu 21. yüzyıla kadar taşıyan ve birçok anlatıcının kullanarak kendisinnden çok Sir'ün ölümsüzleşmesine yardım ettiği mükemmel anlatımı.

Beyaz Birlik ve on beş yıl sonra yazdığı devam kitabı Sir Nigel'da, Sir Doyle belli bir metot izlemiştir. İki kitapta da, farklı sebepler sonucunda Fransa'daki uzun savaşa dahil olmak zorunda kalan insani erdemlere bağlı iki gencin sıradan bir bireylikten kahramanlığa uzanan hikayeleri anlatılmaktadır. Sir Doyle'un tarihi romanlarının bir özelliği olan gerçek kişiler ve olaylarla hayalileri karıştırma vurgusu iki kitabında da zirvededir. İlk kitabın kahramanı Alleyne Edricson Najera Savaşı'nda silahtarlığını yaptığı Sir Nigel'ın yanında savaşırken, bizi geçmişe götüren devam kitabında ise aşkını ispatlamak için Fransa'da ün kazanmaya giden Nigel Loring, önce aslında bir barışçıl spor olayı olarak başlayan ama pek çok kişinin ölümüyle sonuçlanan Otuzlar Çarpışması'na katılır, sonra Fransa Tarihi'nin en kara günlerinden birinde tarih kitaplarında yazmayan bir başarı elde eder. Bu dönemin en önemli kişilikleri Kral Edward, Kara Prens, Sir John Chandos,Bertrand du Guesclin hikayelerin yan karakterleridir. Sir Doyle çağımız kültürüne ışık tutan tarzını şu şekilde ortaya koymuştur. Büyük hikayeleri küçük karakterlerle anlatmak.

Karakterin Büyüğü Küçüğü Olmaz


Bu tarz öylesine başarılı olmuştur ki 20. yüzyılda bir yığın örnek çıkar karşımıza. Sir Doyle'dan etkilendiğini bizzat kabul eden Tolkien Yüzüklerin Efendisi'nde Frodo'yu küçükken alır ve onu hikayeyle büyütür, Ortadünya Tarihi’nin en önemli olayının mümessili yapar. İkinci Dünya Savaşı hakkında yazılan en iyi kitaplardan olan Cornelius Ryan'ın En Uzun Gün'ü ve Stephen Ambrose'un Kardeşler Takımı büyük olayları bireylerin gözünden anlatarak gerçekçiliği yakalamıştır. 68 Paris'inin anlattığı The Dreamers'da Bertolucci o büyük olayları üç basit gencin yaşadıklarından anlatır. Er Ryan'ı Kurtarmak da sıradan insanlar aracılığıyla anlatılan bir başka büyük hikayedir. Günümüze yaklaşırsak, Transformers'da Shia Lebouef'ün ismen ve cismen küçük karakteri dev robotların varolma savaşına katılır. Daniel Day Lewis Boksör ve Babam Adına'da İrlanda Tarihi'ni basit karakterlere bürünerek anlatır. Son zamanların en büyük popüler kültür olayı olan Harry Potter'da bile Harry karakteri ve onun basit arkadaşları "tarihi" değiştiren olaylara hikaye içinde kocaman olarak dahil olur. Bu listeye bir de ülkemizden örnek vermek gerekirse bunun en güzeli Kurtlar Vadisi olur. Polat Alemdar herkesin ağzını açık bırakan olaylara ve komplolara girmek için bir mafya babasının yanaşması olacak kadar küçülür.

Bunların hepsi tesadüf olarak da algılanabilir ama Sir Arthur Conan Doyle'un dünya kültürüne etkisini yadsımak biraz algısızlık olur bence. Kalanını Vehbi beye bırakıp kahvaltı yapmaya gidiyorum izninizle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bununla alakalı yazılar

Related Posts with Thumbnails