Pages

30 Kasım 2009 Pazartesi

Uzun İhsan Efendi: İhsan Oktay Anar

Son günlerdeki kitap konulu yazılardan sonra, benim de yazacak bir şeyim olduğunu hatırladım. Doğrusu, Sir Burmabıyık'tan başlayıp (maalesef izleyemediğim) House'a kadar uzanan çizgi kadar işin ehli bir yazı beklemeyin, Cümb'ün bir yalnızlık yazısındaki hayal kırıklğına düşersiniz. Sağa sola selamı çaktık, yazıya girebiliriz.

İhsan Oktay Anar benim geç keşfetmiş olmaktan dolayı çok hayıflandığım bir yazar. Romanları, açıkça ifade etmese de, genelde 16. ve 17. yy İstanbul'unda geçer. Ya da ben öyle anlıyorum. Anlaşılan o ki, yazmadan önce dersine iyi çalışmıştır. Mesela bir gemide geçen Amat romanını, neredeyse bir elde denizcilik sözlüğü bulundurarak okumak gerekir. Musıki temelli Suskunlar'da ise bir kaç makamın özelliklerini üstünkörü bildiğim halde, bir çok yerde bu özelliklere atıf yaptığını gördüm. Sağlam donanımlı biri kimbilir neler yakalamıştır.


Elbette tek özelliği okuyucuyu terimlerle şaşkına çevirip, kendine hayran bırakmaya çalışmak değil. (Bana göre her yazarda masumane bir kendine hayran bırakma isteği vardır. Orası ayrı.) Romanlarında sembolik unsurları bolca kullanarak binlerce yıllık tarihi meselelerden tutun da felsefeye kadar bir çok şeyi irdeler. Küçük kişilerden yola çıkarak büyük olayları anlatmanın farklı, ama yeni olmayan bir yorumunu dener sıkça. Yalnız, akıllarda tam bir resim çizmekten de kaçınır ki, bence ana damarı budur. Olayın geçtiği yeri iyice tasvir eder, okuyucuyu bir sokağa (genelde Galata'nın alt sokaklarıdır) getirir fakat okuyucunun "şimdi bir yere bağlayacak" dediği anda ortadan kaybolur. Bu özelliğini kanıksadıktan sonra, bunu her yapışında, Uzun İhsan Efendi(romanlarının bir kaçında kullandığı bir karakterdir)'nin biraz muzip biraz da dalga geçer bir gülümsemeyle kaçtığını görür gibi oldum. Elimdeki bir kaç cümleyle kalakaldığımı hissettim. Tıpkı tur rehberi kaçmış turist gibi :).
İhsan Efendi aslında okuyucunun kendine bir soru sormasına ve bu sorunun cevabını da bulmaya uğraşmasına sebep olur. Okuyucunun bir çok kavrama olan bakışını belki yeniden, belki ilk defa sorgulamasını sağlar. Kafa karışıklığıyla ara sokaklara dalınır, çıkılır; arada bir Uzun İhsan Efendi görünür, bir şeyler söyler yine kaçar. Bu böyle sürer gider.

Nitekim ben de uzun zamandır İhsan Oktay Anar kitaplarını tekrar okumak niyetindeyim - ki pek adetim değildir yeniden okumak. Ne de olsa okumak kavramına yeni bir boyut kazandımıştır benim için. Ama önce bir Osmanlı Türkçesi sözlüğü bulundurmak lazım.


4 yorum:

  1. Tüm kitaplarını okuyamamış olsam da bana göre yaşayan en iyi Türk yazarıdır. Orhan Pamuk'un üstünkörü bilgilerle yazdığı kitaplara göre hem içerik olarak hem de o müthiş hayal gücüyle bin kat daha iyidir. Dini hikayelere çok gönderme yapar (Davut ve calut, Hz İsa ve on iki havari) suskunlar en iyi kitabıdır, hatta bir Türk yazarın okuduğum en iyi kitabıdır, ama Efrasiyabın hikayeleri de iyidir, şimdi gidip bi Amat'ı okumak lazım geldi. Yani okuyun okutun sevaba bile girersiniz o derece.

    YanıtlaSil
  2. Kitabül hiyel'ini okuduğumda "dostum ihsan...senden güzel mühendis olur" dedim :D Fakat anlatımı da sanki edebiyat alanında çift doktoralı birisini andırdığından "Senden güzel edebi mühendis olur" dedim. Fakat tabi beni dinlemeyip yazar oldu :D

    YanıtlaSil
  3. Dün gece Amatı'ı bitirdim ve bir süre kendime gelemedim. Ama hala benim için en iyi kitabı Suskunlar

    YanıtlaSil
  4. Ben de Suskunlar için Anar'ın en iyi kitabı, hatta okuduğum en iyi kitap diyebilirim.
    İmza: kendi yazısına yorum yapan adam :D

    YanıtlaSil

Bununla alakalı yazılar

Related Posts with Thumbnails