Pages

31 Aralık 2009 Perşembe

Nuk 201 - 2

Efenim, daha önce Nuk 201 serisinin ilkini yazmıştık. İlk yazıda genel bir tablo çizmeye çalıştık, biraz da çevre etkilerinden bahsettik. Meselenin maliyet kısmına girmeyeceğiz, çünkü doğru düzgün bir ihale ve uygun bir santral tipiyle maliyet sorununun altından kalkılabilir. E bu da sağlam bir hesap kitap işi gerektirir ki, yapabilecek adamlar Türkiye'de bir elin parmaklarını geçmez.


Nükleer Santral

Enerji elde etme amacındaki bir nükleer santral ortalama 30-40 yıl devrede kalır ve bu süre içinde neredeyse hiç karbondioksit üretmez, "ziyan oldu" denecek kadar da atık üretir. Niye mi ziyan oldu? Atık denen şey aslında işe yaramayan bir şey değildir. Santralden çıkan atığın, santral tipine göre %60-%90 arasında değişen oranı hiç kullanılmamış yakıttır. Yeniden işleme tesislerinde ayrıştırma yapılarak tekrar santrale gönderilebilir. Fakat yeniden işleme tesisi hem çok zahmetlidir hem de büyük bir maliyet sorununa neden olur. Amerika 1975'te yeniden işleme hevesinden vazgeçmiştir mesela. Gerçi soğuk savaş paranoyasından mıdır nedir, bu hevesin geçmesinde atığın içindeki plütonyumun yanlış ellere geçmesi korkusunun da etkili oluğu söylenir. Sonradan yeniden başladılar mı bilmiyorum. Bomba meselesine ise daha sonra değiniriz. Başka bir ihtimal olarak da atıkların yurtdışındaki bir tesiste işlenmesinden bahsedilebilir ama bu da birinci dereceden olmasa da dışa bağımlılık sorunu çıkarır. Sonuç olarak, yeniden işlemenin yapılması Türkiye için pek olası görünmediğinden tartışmanın safhalarından biri n'olcak bu atıkların hali oldu. Aslında makul olan CANDU tip reaktör yapılırsa, zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç duyulmayacak ve atık daha az radyoaktif olacaktır. Çıkan atık ise havuzlarda bekletildikten sonra camlaştırılarak etkisinin büyük kısmı bertaraf edilecektir. Hatta camlaştırma da yapılmayıp havuzda çok uzun süre bekletilerek atık sorununun altından kalkılabilir. İlgililerin sıkça duymuş oldukları Candu'nun sırası geldi artık.

Kim bu CANDU ?

Ludwig van Candu. 31 Aralık'ta Mozambik'te doğdu. Candu adıyla bilinen dünyanın ilk reaktörünü tasarladı. Tasarımını en yakın arkadaşı Kadir İnanır'a anlattığında "lanet olsun atom fiziğine de profesörlüğe de" cevabını aldı. Siz kendisinin uydurma bir karakter olduğunu anladığınızda ise bu dünyadan göçtü, gitti.
Ludwig

Aslı CANadian Deuterium Uranium. Yani Kanada (hadi canım) döteryum (ağır hidroen) uranyum ( doğal uranyum). Bu reaktör tipinin öne çıkan özellikleri, doğal uranyum kullanması ve yakıt değişikliği yapılırken işletmenin durdurulmasına ihtiyaç olmaması. Soğutma ve reaktör işletmesinde önemli yeri olan yavaşlatıcı içinse ağır su kullanılır. Suyun hidrojeninin yerini nötronlu hidrojen alır, buna kısaca ağır su denir. Yalnız bu ağır su biraz tuzludur (mecazi olarak). Üretimi ayrı bir tesis gerektirir. Doğal uranyum adı üstünde doğaldır. Zenginleştirme işleminden geçmemiştir. Zaten zenginleştirme tesisi öyle ha deyince yapılacak bir şey de değildir. Zira hem politik (silah yapımı imkanı) hem de ekonomik bakımdan çok zahmetlidir. Yani, doğal uranyum zenginleştirme yapamayacaklar için iyidir. Türkiye'de doğal uranyum olduğunu biliyoruz. Rezervler filan araştırılmış şeyler bunlar, sayı karmaşasına girmeyeceğimi taahhüt etmiştim daha önce.

Teknik ayrıntıya ilerideki yazılarda biraz daha girebiliriz, istendiği takdirde. Yorumlara göre devam edebilirim. Çünkü ben bu işe zaten meraklı olduğum (hatta kariyeri bu konuda planladığım için) genel bir ilgi seviyesini aşıyor, dolayısıyla sıkıyor olabilirim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bununla alakalı yazılar

Related Posts with Thumbnails